İMAMİYE

          Bugün, İran, Irak, Pakistan ve diğer İslâm ülkelerinde bulunan Şii mezhebine mensup olanların çoğu «Şii-İmamî» diye adlandırılan guruba dahildirler. «Şii İmamı» fırkasına, Kur’an-ı Kerîm’in âyetle­rinden birine veya dinin kesinlikle bilinen bir emrine ters düşecek derecede, inançları sapık olmayan bazı Şii gurupları dahil olduğu gibi, inançları sapık, yaptıkları, îslâm ile bağdaşmayan diğer bazı gurup­lar da dahil olmaktadır. Bu gurupların üzerinde durduğu nokta: «îmamiye» sıfatıdır. Çünkü bunların hepsi, Zeyd b. Ali (R.A.)’ın dediği gibi, imamın sıfatla ta­yin edilmeyip şahsen tayin edildiğini iddia ederler.

Hz. Ali, Peygamber tarafından tayin edilmiştir. O da, Peygam­ber (S.A.V.)’in vasiyeti gereği, kendisinden sonra gelecek imamları tayin eder. Bunlar, imamları «Vasiler» olarak adlandırırlar. İmamiye mezhebinde olanlar, Hz. Ali (R.A.)’ın, Peygamber Efendimizden gelen açık ve kesin bir delille bizzat imam tayin edildiği, imamın, sıfatlarıyla tayin edilmediği hakkında ittifak etmişler .

Halifelik hususunda yetmişten fazla fırkaya ayrıldıkları söylenilmektedir. Aralarında en büyük iki fırka îsnaaşeriyye ve İsmailiyye’dir.   

             İmamiyye bir fırka olarak 260 (873) yılından sonra teessüs etmiştir. 12. imamın 260 (873) – 328 (940) yılına kadar süren gaybet devresinde Ebu Amr Osman b. Said, Ebu Cafer Muhammed, Hüseyin b. Ruh ve Ali b. Muhammed gibi sefirler aracılığıyla imamla irtibat kurulduğu için bu devreye küçük gaybet devresi denilir. 238 (940) yılında son sefirin ölümü ile birlikte imamla irtibat kesildiği için günümüze kadar olan devre büyük gaybet devresi olarak adlandırılmaktadır. İmamiyye Şîası gaybet-i kübra yani büyük gaybetin başlamasından itibaren İran’ın resmi mezhebi olduğu 10 (16) asra kadar İslâm dünyasında güçlü bir varlık göstermemiştir. Ancak Safevilerin kurulmasıyla İmamiyye 907 (1501) 1149 (1736-37) yılları arasında kendisini himaye eden bir devlete sahip olmuştur. Şah İsmail devrinden itibaren İran’da camilerde ilk üç halifeye lânet edilmesi kararlaştırılmış, ezana ilaveler yapılmıştır. Safevilerin Şiîlik üzerine kurulu siyaseti ile Sünnilik üzerine kurulu Osmanlı siyaseti arasındaki farklılık sebebiyle Osmanlılarla İran ordusu arasında 1514 yılında cereyan eden Çaldıran savaşında İran ordusunun mağlup olması sonucunda Osmanlı-İran münasebetleri normal mecrasında yürümemiştir. 12/18. yüzyıldan 14/20. yüzyıla kadar sağlanan bir devlet desteği olmadan kendi seyri içinde gelişme kaydeden İmamiyye şîasının temsilcileri olan ulema 1905-6 yıllarındaki anayasa faaliyetlerinde önemli rol oynamışlardır. Kaçar hanedanının 1925 yılında yıkılışından sonra İran’da idareyi ele geçiren Pehleviler devrinde ulema kısmî nüfuz kaybına uğramıştır. Uzun bir hazırlık döneminden sonra Şîa yetullah Humeynî’nin çabalarıyla 1979 yılından itibaren İran’da hakim kılınmış ve mezhebin prensipleri devletin yürütülmesinde esas olarak kabul edilmiş bulunmaktadır. Tevhid, nübüvvet, imamet, adl ve mead esaslarını usuluddin olarak kabul eden bu fırka Zeydiyye’den sonraki mutedil bir şii firkası olarak kabul edilir.

               Kitap, sünnet, icma ve aklı, şer’i deliller olarak kabul eden bu fırka, ibâdet ve muameleler konusunda mut’a nikahı hariç Ehl-i Sünnet fıkhı ile cüz’i ayrılıklar göstermektedir. Günümüzde İran, Irak ve Pakistan’da bulunan bu mezhebin mensupları Şîa’nın büyük ekseriyetini teşkil etmektedirler .

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir