ZEYDİYYE

İMAM ZEYD ve MEZHEBİ

Îmam Zeyd’în Doğumu Ve Gençliği

           İmam Zeyd’in babası Ali Zeynelâbidin, dedesi şehidler şehidi Hz. Hüseyin; büyük dedesi İslâm kahramanı, İlim şehrinin kapısı, sahabîlerin en büyük kadısı, Medine’ye yapılan göçte Peygamber (S.A.V.)’in ken­disi ile kardeşlik akdettiği Hz. Ali’dir.

Zeyd’in doğum tarihi tam olarak bilinmemektedir. Fakat Hicri 80 yılında doğduğu anlaşılmaktadır. H. 122 yılında da şehid olarak öldüğü en kuvvetli rivayetlerle ifade edilmektedir. Öldüğü zaman 42 yaşını geçmediğinde rivayetler birleşmektedir.

Onun iyi bir şekilde yetişmesi için gerekli muhit mevcut idi. Bu muhit, ona yükseklik ve büyüklük duygusu yermiştir. O, soyundan gelen yüksek şeref sayesinde ruhi bir ululuk duyardı. Çünkü bir ta­raftan Hz. Peygamber (S.A.V.)’in, diğer taraftan Hz. Ali’nin torunu idi. O. sıkıntı ve mihnetler içerisinde yaşadı. Fakat bu sıkıntı ve mih­netler, ona ruhî bir olgunluk kazandırdı. Kendi ailesinde bulduğu İlim pınarlarından bol bol içti. Bütün bunların üstünde Irak ve di­ğer îslâm ülkelerinde şiddetli fitneler meydana geldiği zaman o, bir çok sahâbî ve tabiîlerin sığındığı Peygamber ve Nur Şehri Medine’de idi. Bu şehir, Sünnetin beşiği, Peygamber ilminin ışığı idi. Nitekim daha sonra Ömer b. Abdilaziz Medine’ye haber göndermiş, orada oturmakta olan tabiilerden Peygamber’in sünnetlerini toplamalarını ve diğer İslâm ülkelerine yaymalarını emretmişti.

İmam Zeyd, böyle bir İlim çağında yetişmiş, böylesine yüksek bir aile içinde doğup büyümüş ve mükemmel bir insan olarak yaşa­mıştır. O, babasından Ehl-i Beytin ilmini rivayet etmiştir. Babası H. 94 yılında öldüğü zaman İmam Zeyd 14 yaşında idi. O, kendisine babalık yapacak bir yaşta olan ağabeyi Mühammed Bâkır’dan da rivayet etmiştir. O, ilminin büyük bir kısmını, babasının bütün ilmini öğrenen ağabeyinden almıştır. Zeyd, İlim uğruna Medine’den çıktıktan sonra çeşitli memle­ketlere giderek ilmi her bulduğu yerde almıştır. Basra’da Vâsıl b. Ata’ ile karşılaşmış; onunla mu’tezilî görüşleri incelemiştir.Onu, bilhassa Hâşi­mî ailesinde tahsil ettiği İlim yükseltmiştir.

İmam Zeyd Mücadele Alanlarında

           Ehl-i Beyt, hem söz ile hem de fiilen siyasetten uzaklaşmıştı. Hat­tâ onlar, hükümdarlara, baskılarından kurtulmak için, «Emîr’ul-Mu’-minîn» diye hitabediyorlardı. Onların çoğu, Medine’de ancak siyasî çevrelerle temas etmemek için kalıyorlardı. Onlardan Irak ve Şam ülkelerinde en çok dolaşan İmam Zeyd’dir.

Fakat, Haşimî ailesinin halktan ayrı olarak yaşamasına rağmen, memleketin her tarafında şiîlik propagandası alabildiğine yayılıyor­du. Ehl-i Beyt’in şiilerden uzak yaşayışı, bu şiîlerin çoğunun gerçek İslâm yolundan sapmasına sebeb oldu. Bunlarla karşılaşan Ehl-i Beyt mensubları, onları dâima sert bir şekilde azarlamışiardır. îmam Zeyd, seyahatları sırasında bu şiîler arasında hakikati yaymaya ve onları sapıklıktan uzaklaştırmaya çalışmıştır.

Emevl Devletinin başına, Hicrî 105-125 yıllarında hüküm süren Hişam b. Abdilmelik geçmiştir. Bu Emevi Halifesi, Zeyd’i ve onun hareketlerini, adamları vasıtasıyla daima takib ediyordu. Çünkü Abbasîlerin propagandası, şiî bir kılığa bürünmüş, Horasan ve Mâverâunnehr ülkelerinde gizli gizli yayılıyordu. Zeyd üzerinde şüp­heler artmış ve bütün hareketlerinden dolayı ittiham edilmeye baş­lanmıştı. Fakat, suçlu olduğunu gösterecek bir delil bulunamamış­tı. Zeyd, devlete karşı ayaklanmak için her hangi bir teşebbüste bu­lunmamıştır. Ancak, İlim ve irşat vazifesiyle uğraşmıştır. Zeyd’i itti­ham etmek için elde bir delil bulunmadığı halde, Hişam şüpheden kurtulamamıştır; çünkü o, Ehl-i Beytin halk nazarmdaki mevkiini biliyordu. Ayrıca Beytü’l-Haram’da Ali Zeynelâbidin’e gösterilen saygıyı gözleriyle görmüştü.

Hişam, İmam Zeyd’in durumunu gözetlemekle yetinmedi, tersi­ne, Ehl-i Beyt’in mevkiini sarsmaya teşebbüs etti. Bu maksatla O, Medine Valisini Ehl-i Beyt mensupları arasında fitne çıkarmaya şev­ketti.Zeyd ile amca oğlu hasanın çocukları arasında Hz. Aliden kalma bir vakf yüzünden anlaşmazlık vardı. Vali Zeyd ve Hasanın çocuklarını mescide toplayatak sorunu tartıştırıp Zeydi zor durumda bırakmak istedi. Durumu anlayan Zeyd hakkından feragat etti. Türlü güçlük, ihanet ve eziyetler, hem Medine Valisi hem de başkaları tarafından durmadan Zeyd’e yöneltiliyordu. Nihayet o, Hişam’a gidip Medine Valisini şikâyet etmek zorunda kaldı. Fakat Hişam’a gidince, Halîfe, onu küçük düşürmek istemiş ve huzuruna kabul etmemiştir. Sonradan mecburi olarak huzurun a kabul etsede Zeyde  halife iyi davranmayıp hakarette bulunmuştur.Bunun üzerine Zeyd mücadeleye başlar.[1]

Hîşam B. Abdîlmelîk’e Karşı İsyanı

           İmam Zeyd Medine ve Irak’ta türlü işkencelere uğradı.’ Duru­munu Hişama şikâyet etmek istediği zaman yine eziyet gördü. Hz. Ali’nin torunu olduğu halde huzurundan kovuldu. O biliyordu ki şerefli insan, zulme karşı koyar ve ağzını doldurarak «Hayır!» der. Bunun için bu, Hâşinıî genci de ağzını doldurarak «Hayır!» dedi. Zillete mukabil ölüme razı oldu. İmam Zeyd’e Kûfe’lüerden 15 bin kişi biat etmiştir.Vâsıt gibi civar şehirlerden katılan şiîlerle bunların sayısı 40 bine çıkmıştır. Ehli Beyt’in ileri gelenlerinden bir çoğu Zeyd’i uyarmış ve Küfe’lilere güvenilemiyeceğmi söylemiştir. Fakat Hz. Ali’nin to­runu kararından vazgeçmemiş, ya şeref ya ölüm, diye yoluna de­vam etmiştir. Artık geri dönmesi imkânsız hale gelmiş, savaş alanı­na O, her gün biraz daha yaklaşmıştır. Kuvvetlerini toplamış ve li­derlerle 122 H. yılı Safer ayının başında hücuma geçmeyi kararlaş­tırmıştır

İmam Zeyd’in Savaşa Girişi Ve Şehîd Oluşu

              Irak Valisi, İmam Zeyd’i yanma ça­ğırmak cihetine gitmiş, İmam ise vaziyetini açıkça belirtmek mec­buriyetinde kalmıştır. Bunun için kendisine bîat eden Iraklıları ça­ğırmış, fakat onlar bu kesin karar verme ânını görünce birbiriyle münakaşa ve mücadeleye başlamışlar ve çeşitli fikirler ileri sürerek ortalığı karıştırmışlardır. Onlar biliyorlardı ki, Ehl-i Beyt, kendileri gibi düşünmüyordu.Zeyde Ömer ve Ebu Bekir hakkındaki görüşlerini sordular.Zeyd bu iki halife hakkında olumlu görüş belirtti bunun üzerine Iraklılar Zeydi terk ettiler.

Bu tartışmalar yapılırken Emevî ordusu hazırlıklarını tamamla­mış, İmam Zeyd ve ona bağlı olanların üzerine hücuma geçmişti. Bunun üzerine îmam Zeyd, savaşa, karar verdiği zamandan bir ay önce girmek zorunda kalıyordu. Adamlarını parolası olan «Ya Mansur, Ya Mansur» sözü ile çağırmaya başladı. Kendisine ancak 400’e yakın insan cevap verdi. Halbuki yalnız Kûfe’de ona biat edenlerin sayısı 15 bin kişi idi. Bunlara katılanlar ise bu sayıdan kat kat faz­la idi. Hepsi de sözlerinden dönmüşlerdi. îmam Zeyd, onlara şöyle haykırıyordu: «Çıkınız, zilletten izzete; çıkınız, din ve dünyaya; çünkü siz ne dinde, ne de dünyadasınız.» Fakat, Hz. Ali’nin torunu İmam Zeyd, yenilginin belirtilerini gördüğü halde, sarsılmıyor ve şöyle bağırıyordu: «Korkuyorum, siz Hz. Hüseyin’e yaptığınızı ba­na da yapacaksınız. Allah’a and olsun ki ölünceye kadar, tek başıma da olsam, savaşacağım.»Iraklılar her zaman yaptığı dönekliği aldatmayı, yarı yolda bırakmayı imam Zeydede maalesef yapıyorlar.

Peygamber (S.A.V.)’in torunu, Bedir savaşma katılan mücahidler kadar askeriyle karşısındaki koskoca ve her an takviye gören bir orduya karşı ilerliyordu. Sayıca az, fakat îman bakımından çok güçlü olan ordusuyla savaşa girdi. Emevî ordusunun bir kanadını yenilgiye uğrattı. Onlardan 70 kadarını öldürdü, Çokluğuna rağmen Emevî ordusu, bu bir avuç yiğit mücahidlerle kılıç kılıca çarpışmak­tan âciz kalmış ve oklardan medet ummaya başlamıştı. İmanı Zeyd’in adamlarını ok yağmuruna tutmuşlar, bu arada İmam da alnından aldığı bir ok darbesiyle yere yuvarlanmıştı. Bu okun alnından çıkarı­lışı, onun ölümü ile sonuçlanmıştı. Böylece onlar, .Zeyd’i, dedesi Hüseyn’e karşı uyguladıkları metodla yolundan alıkoymuş oluyorlardı. Çünkü Hz. Ali’nin evlâtları, savaş meydanında mertçe karşılarına çıkan herkesi yere sermekte güçlük çekmiyordu.[2]

Savaştan Sonra

         Hişam ve kumandanı, bu genç İmamın şehid oluşundan sonra ona, Yezid ve İbni Ziyad’m Hz. Hüseyn’e ölümünden sonra yaptığı­nın aynısını yaptılar. Zeyd’in kabrini açtırıp temiz cesedini çıkarttı­lar. Onun cesedini, Kûfe’nin bir meydanında Hişam b. Abdilmelik b. Mervan’m emri ile astılar. Emevî taraftarı bir şair, bu durumu anlatan bir şiir yazmış ve  çirkin sözler  sarf etmiştir. Nasıl ki Hz. Hü­seyin’in öldürülüşü, Şüfyanî-Emevî devletini devirmiş ve Süfyan oğulları yerine Mervan oğullarını getirmişse, Zeyd’in öldürülüşü de Emevî devletini kökünden yıkmıştır. Çünkü, o nur yüzlü genç İmamın şehit edilişinden tam on sene sonra Emevî devletinin yerinde yeller esmiştir. Allah’ın hikmetinden sorulmaz. Emevî hükümdarla­rının kabirleri de açılıp cesetlerinin kalıntıları çıkarılmış, Zeyd’in ce­sedi gibi yakılarak külleri yele verilmiştir.[3]

İmam Zeyd’in Şahsiyet Ve Karakteri

              O, Ehl-i Beyt’e mensup olan diğer şah­siyetler gibi yüksek meziyet ve vasıflara sahip idi. Onun en üstün meziyetlerinden biri, hak ve hakikat uğrunda mücadele ederken sahip olduğu ihlâstır. Zeyd, İlim uğrunda koşarken büyük bir ihlâs sahibi idi. Birçok İlimleri bu sayede öğrendi. Zeyd, tefrikanın açtığı gediği kapatmak için mücadele etmiş, müslümanları birleştirmek için Kitab ve Sünnet’ten başka yol olma­dığını görmüştür. Çalışmalarını bu yolda ilerletmiş ve temiz ruhunu da bu uğurda feda etmiştir. İhlâsının diğer bir meyvesi de, müsa­maha ve affedici oluşu idi. İhlâsı ona daima hakkı söyletiyordu. Allah ona yiğitlik ve medenî cesa­ret bakımından büyük bir nasip vermişti. Savaştaki ve başkasına yardım hususundaki cesareti de aynı nisbette idi. Medeni cesareti sayesinde o, hiçbirşeyden korkmadan hakikati söylüyor, en güç du­rumlarda bile susmuyordu. Diğer Hâşimî âlimleri gibi o da tesirli konuşma ve belagat ba­kımından büyük bir güce sahipti. İmam Zeyd’in şahsiyeti heybetli idi. Allah, ona İlimde, akılda, yerine göre davranışta ve haya duygusunda verdiği üstünlük nisbetinde bedenî üstünlük de vermişti. Özetlemek gerekirse bu genç İmam; her bakımdan üstün, âli­cenap ve en güzel huylarla vasıflandırmaya lâyıktır.[4]

İmam Zeyd’in Görüşleri

1- Siyasete Dair Görüşleri

            Hz. Ali şehid edildikten sonra ona bağlı olanlar üzerinde fikri bir baskı meydana gelmiş ve bu, Hz. Hüseyn’in şehid edilmesinden sonra da iyice artmıştır. Bu davranış, bazı yeraltı faaliyetlerinin ne­ticesinde bir takım fikirler doğurmuş, fakat bu türlü fikirler tartış­ma ve inceleme sahasına çıkamamıştır. Bunların çoğu hilâfet etrafındaydı. Meselâ; hilâfetin seçimle değil, veraset yoluyla olması, Hz. Ali’nin sıfat itibariyle değil, şahsen Peygamber (S.A.V.)’in vasisi olu­şu, Hz. Ebu Bekr ve Ömer’in, onun hakkı olan hilâfeti gasp etmiş olmaları, dolayısiyle bunların küfür ve laneti hak etmiş bulunma­ları, Hz. Ali ve Fatıma vasıtasıyla onun zürriyetinden gelen İmam­ların günahtan masum oluşları, âhir zamanda hakkı yerine getire­cek, bâtılı ezecek beklenilen bir mehdinin bulunduğu, bu dünyada iyiliği gerçekleştirecek İmamlarla şer liderlerinin tekrar döneceği (ric’at) gibi görüşler bunlar arasındadır.

İmam Zeyd, Medine’deki Ehl-i Beyt’in köşesinden çıkmış, bu fi­kirleri düzeltmeye çalışmış ve onları Ehl-i Beyt’in temiz insanları­nın inandığı hakîkata döndürmek için faaliyete girişmiştir. Hz. Ebu Bekr ve Ömer hakkındaki görüşleri düzeltmiş, hilâfetin ancak vera­set yoluyla Hz. Ali soyuna mahsus olmasını ileri süren görüşü ka­bul etmemiştir. Ancak o, halifenin Hz. Ali soyundan olmasının daha iyi olacağını, Hz. Ali’nin şahsen halife olmak için vasî tâyin edilme­diğini, sıfatları itibariyle halifeliğe lâyık olduğunu ileri sürmüştür. İmam Zeyd’in görüşü, İmamların hatâdan masum ol­madıkları yönündedir. Fakat, îmam Zeyd’den sonra Zeydiye mez-hezine bağlı olanlar, şu dört kimsenin hatâdan masum olduğunu ka­bul etmişlerdir:

1 — Hz. Ali, 2 — Hz. Fatıma, 3 — Hz. Hasan, 4 — Hz. Hüseyin.

İmam Zeyd, gizli İmam görüşüne cevaz vermezdi. Ona göre İmamın kendisi için bir davetçisi bulunacak ve İmam gizli olmaya­caktır. Dolayısiyle muntazar mehdî tasavvuru yersizdir. İmam Zeyd’e göre geri dönme (ric’at) da yoktur. Ancak ölüleri, Allah kıyamet günü tekrar diriltecek, hesaba çekecek, onların ceza veya mükâfaatlarını verecektir.

2- Usûlu’d-Din (Akaîd)’e Dair Görüşleri

          İmam Zeyd, büyük günâh işliyenin iki menzil arasında bir yerde kalacağı görü­şüne katılmış, fakat onun ebedi olarak cehennemde kâlmıyacağnı, belki günâhı kadar Allah’ın ona azab vereceğini kabul etmiştir.İmam Zeyd zamanında bedalar hakkında tartışmalar olmuştur. İmam Zeyd, bütün bunlara muhalefet etmiş, Allah’ın ilminin ezeli olduğunu beyan ederek herşeyin O’nun takdiriyle meydana geldiğini, Allah’ın ilminin değişmesinin O’nun için bir eksiklik ola­cağını açıklamıştır

İmam Zeyd’in Fıkhı

         İmam Zeyd hem fakih, hem muhaddis, hem de Kur’an’ın kıraat ilmine vâkıftı. Yani, onun hem bilginler, hem de kıraat ehli arasın­da bir yeri vardır. Hattâ tarihçilerin, onunla. Hişam’ın askerleri ara­sında meydana gelen savaşı, «muhaddislerin,fakîhlerin ve kıraat bilginlerinin savaşı» diye vasıflandırdıklarını görmekteyiz.

Onun fıkıh ve hadîsini talebeleri nakletmişlerdir. Fakih ve muhaddisler içerisinde en çok talebesi olan odur. Medine’de fıkıh ve hadis öğrenmek isteyenler ona başvururlardı. Nitekim kendisinden önce babası ve kardeşi de aynı durumda idiler. Zeyd Irak, Basra, Kü­fe ve Vâsıt gibi şehirlerde dolaşmış, buralarda bulunan talebe, bil­gin ve kırat ehli ile müzakerelerde bulunmuştur.[5]

El-Mecmu’ Adli Eserî

          Talebelerinden biri, ondan rivayet ettiği şeyleri iki kitap halin­de toplamıştır:

1 — Mecmu’ul-Hadîs

2 — Mecmu’ul-Fıkıh

Bu iki kolleksiyona ortaklaşa «el-Mecmu’ul-Kebîr» adı verilmiş­tir. Bunları kitap halinde toplayan talebesi, Ebu Hâlid Amr. b. Hâlid el-Vâsıti’dir. Hâşimilerden birinin azatlısı olan bu zat, Hicri II. as­rın II. yarısında ölmüştür. Ebu Hâlid, bütün seyahatlarında îmam Zeyd’in yanından ayrılmadığı gibi Medine’de kaldığı müddetçe de onun yanından uzun zaman ayrılmamıştır. Böylece o, Zeyd’in diğer talebelerine nisbetle kendisinin yanında en çok bulunan bir talebe­si olmuştur.

Zeydiyye mezhebine mensup olan bir çok bilginler, el-Mecmu’ul-Kebîr’i îmam Zeyd’in bir eseri olarak kabul etmişlerdir. Fakat, on­ların bazıları ve özellikle Zeydiyye mezhebinden olmayanların ço­ğu bu kitabı tenkit etmişlerdir.

İmam Zeyd’den Sonra Zeydiye Fıkıhının Durumu

            Çeşitli sebepler birleşerek Zeydiyye mezhebini oldukça geliştir­miş ve genişletmiştir. Bu sebepleri şu üç noktada özetliyebiliriz:

1 — Bu mezhebin İmamlarının ekserisi Ehl-i Beyte mensup kim­selerdir. Bu İmamlar, birçok ictihadlarda bulunmuşlar, çoğu zaman meseleleri halletmek hususnda İmam Zeyd’e uymuşlar, bir kısım meselelerde de ondan ayrılmışlardır. Bunların görüşleri mezhebe ilâ­ve edilmiş ve onu genişletmiye sebep olmuştur.

2 — Mezheb, birbirine uzak çeşitli ülkelerde yayılmıştır.Her bölgenin kendisine göre ve diğerinden ayrı bir çevresi vardır. Do­layısıyla her memleketin, hakkında nass bulunmayan konularda örf, âdet ve gelenekleri mezhebin gelişmesinde rol oynamıştır.

3 — Zeydiyye mezhebinde ictihad kapısı daima açıktır. Hattâ büyük dört mezheb gibi başka mezheblerin ictihadlarmdan beğen­diklerini almak da Zeydîlere göre bir ictihad olarak kabul edilmiş­tir. Bu görüş sayesinde Zeydiyye mezhebi çeşitli fıkıh görüşlerinin birleşip kaynaştığı, çok renkli ve değişik tatlarda meyveler yetişti­ren bir bahçeyi andırmaktadır.


[1] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/134-136.

[2] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/137-139.

[3] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/139-140.

[4] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/141-145.

[5] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/153.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir